Anasayfa / Yazarlar / Bu Yazım Karamsarların Panpalarına (dostlarına)

Bu Yazım Karamsarların Panpalarına (dostlarına)

Hepimizin zaman zaman düşüp de çıkmaya zorlandığı bir takım çukurlar, ben buralara sığamıyorumlar ya da coştu yine bu dalgalar da ben dalgalanıyorum girdapları olmuştur. ”Hıms benim yok yea” demeyin, yemezler… Şahsen ben yemiyorum. ”Offf bu çocuk çok coooooool” dediğimiz çocuğun bile bu hayatta çektiği bir aşk acısı, iş ızdırabı, ana-baba sorumsuzluğu, dost kazığı vardır. Vardır, çünkü hepimiz az ya da çok bazı duygulara sahibiz. Bir kere hormonluyuz, öyle GDO falan da değil, yaratılışımızda var. Şuan intihara meyilli olanların ”keşke domates olsaydım” dediğini duyar gibiyim, ama iyi ki olmamışsınız, düşünsenize yaşadığınız her gün kırmızı 🙂 Tamam şaka, şaka…:) (Bazen böyle şeyler yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum, sori).

Cool insanlardan tekrar alalım. Lutfen. Cool insanlar, bu hayatın en şükela yerini yerler, bize de buzdolabının kokusunu çekmiş, küflenmiş kısmı kalır, Halil Sezai gibi yollarda, sokaklarda ”isyaaaaeeen” diye bağırmak da bize düşer demeyin. Dedirtmeyin. En basitinden dünyanın ızdırabını çektiğini zanneden eşinize, dostunuza ”bence seni sevmiyor kanka” , ”senin kuyunu kazıyorlar anacım” ya da ”o sana öyle yaptıysa sen de ona böyle bıdı bıdı yapsaydın” demeyerek başlayabilirsiniz. Çünkü karşıdaki zaten iş mi, aşk mı, aile mi, dost mu? Sorunu her neyse, kendisini çölün ortasında kutup ayısıyla karşılaşmış bahtsız, bezgin gibi hissediyor. İstediği zaten şuan da duvardan acı çıkartıp acısına acı katmak, bildiği bütün arabesk şarkılarla beynini uyuşturmak…

Size düşen görevse karamsar bıdığımıza bunu vermemek!

Bir de karşınızdaki şahıs acı çekerken lütfen ‘’ohoo seninki de acı mı loo?’’ gibisinden söylemlerde bulunmayın. En sinir olduğum şey… Adam zaten o an kor ateşlerde yanıyor, zebanilerle sitrit faytır yapıyor, bunun üstüne panpası geliyor, onu adamakıllı dinleyeceği yerde ‘’dur asıl ben neler yaşadım, seninki de acı mı ya?!’’ diyor. Bızzzt! ERROR! Tam tersi siz onu dinleyin. Ağlıyor mu? Ağlasın, bırakın. Bağırıyor mu? Bırakın bağırsın. Utanmayın.

Tam da buna uygun bir anım var: Kış ayıydı sanırım, ama sene kaç hatırlamıyorum. Öğrenciyiz, yani baya eski… Hacettepe’nin Beytepe Kampüsü’nün Aşıklar Tepesi isimli bir yeri var ordayız. Kampüsü bilenler dediğim yeri hatırlamıştır diye düşünüyorum, bilmeyenler için de açıklayayım; genelde oraya sevgililer, flörtözler falan manzarayı izlemeye, önemli mevzuları konuşmaya ya da ayrılık konuşmalarını yapmaya giderler. Adı üstünde ‘Aşıklar Tepesi’ (Hala adı öyleyse tabi).

Her neyse bizim arkadaş çekti arabayı tepeye. Bu arada tepeye 50 km hızla girerek yeterince dikkat çektik falan, ama benim derdim tabi ki arabayla aşağıya yuvarlanmamak… (Hala bu yazıyı yazabildiğime göre tahmin ettiğiniz gibi yaşıyorum)

Her neyse, bizim arkadaş da deliler gibi ağlıyor, bağırıyor, direksiyonu yumrukluyor falan baya kanımız hızlı akıyor o aralar.

Mesele tabi ki fazla testesterona sahip olan bir adet 20’liğin tahmin edeceğiniz üzere ‘’kız meselesi’’… Kız arkadaşı terk ediyor ve devamında gelişen olaylar silsilesi… İşte atılan ‘’nbr’’ mesajından anlam çıkartmalar olsun, yok sosyal medyaya koyduğu video da ‘’ahanda erkek eli gördüm’’ler olsun falan… Yanlış anlaşılmasın; yadırgadığımdan değil, ama bence şu aşık olma meselesi garip bir durum (ilerleyen yazımda buna fazlasıyla yer ayıracağım). Neyse, bizim panpa arabaya vurmakla yetinmedi, çıktı bu soğukta dışarıya.

-Nasıl yapar bunu bana?! Nasıl!!!

-Oğlum bi dur, sakin ol. Biraz sabret, meseleyi anladın mı ki sen?

-Ya ne anlayacağım ya! Kesin başka biri var. KESİN! Söyle sen biliyor musun?

Bir de bu tarz durumlarda bıdığımıza aşırı bir şüphe ve güvensizlik hakim olur. Yeri gelir anasına bile güvenmez… Bu yüzden alınganlık yapmayın. Normal…

-Yok ya nerden bileyim?!

-Bana yalan söyleme!!!

Bu arada dışardan gözüken fotoğrafı siz de tahmin edersiniz ki, herkes bizim sevgili olduğumuzu ve deliler gibi tartıştığımızı zanneden gözlerle bize bakıyor. Diyorum ya Aşıklar Tepesi…

-Vur bana!

-Oğlum, saçma saçma konuşma… Ne vurması?!

-Bana vur Gülcan, vur bana!

Şimdi düşününce, sizde vurmamıştır heralde falan demişsinizdir, ama o an bana baya mantıklı gelmişti. Artık içinde bulunduğumuz durumdan mı, panpamın yoğun isteğinden mi ya da benim de o zamanlar hayata olan öfkemden mi bilmem, bir tane okkalıyı elimin tersiyle Cüneyt Arkın misali  suratına yapıştırıverdim. Neden bilmem ama bedava tokat yani… Bu fırsat bir daha ne zaman elime geçerdi ki 😀

-Rahatladın mı? Aaaoooovvv… Ağlıyor musun?

Ağlıyordu. Düşününce tam bir rezillik… Çünkü Aşıklar Tepesi’nin bıçkın sevgilileri hemen yanımıza geldiler.

-Kardeş, bu kadar insanın arasında bir erkeğe vurulur mu be!

-Ya yok, şey, kem ve küm… O benim kanka ya…

Adeta sevgilisini okulun kampüsünde döven, acımasız, pislik, gaddar bir kız arkadaş oluvermiştim.

-Yani yaptığınız iş değil, gidin yalnız nerde nasıl kavga ediyorsanız edin… Ama bu kadar insanın içinde cık cık…

-Yahu siz yanlış anladınız. Oğlum sen de söylesene bir şey…

Bizim kanka sağolsun, o kadar kendiyle alakadar ki hala bağıra bağıra ‘’aldattı beni sürtük, biliyorum ben’’ nidalarıyla dağlara taşlara sesleniyor, ben ‘’yok o iş öyle değil tam’’ lardayım. Millet nerdeyse beni taşlayacak, her kafadan bir ses geliyor, baya baya foseptik yoluna gidiyorum.

En sonunda milletin dedikodularından, ‘’olay nedir anlayalım abicim’’lerinden kurtulup bizim panpayı arabaya tıkmayı başardım da yolumuza baktık.

Yani şunu demeye çalışıyorum: ‘’Aman panpam üzülmesin, her dediğini yapayım, uçayım, kaçayım’’ derken de ipin ucunu kaçırmayın, sonra sizin de başınıza başka başka şeyler gelmesin…

Şu da bir gerçek ki ızdırabın yolunda ciğeri sökülen kankanın da mutlaka diğer günlere istinaden isteklerine daha çok önem verilir, bir gece önceden rakı içilmişse bile ertesi gün tekrardan o masaya oturulunur (gerekirse rakı saksı dibine dökülebilir-not a problem), aynı tişört üç gün üst üste giyilmiş olsa bile acılı arkadaş asla yalnız bırakılmaz ve bütün bunlar arabeskin dibi, aşkın katliamı sözleriyle bezenmiş, gidene gönderme yapan müzikler eşliğinde harmanlanır…

Benim kendimce kendime uyguladığım bir şey var; bazen ölmek istediğim anlarda, o anı durdurup ne hissettiğimi düşünüyorum. Ne yapmak istediğimi ya da neyin yapılmasını istediğimi bilmeye çalışıyorum. Üzülmekte kararlı mıyım? Kararsız mıyım? Tabi bazen de bunları da düşünemeyecek kadar çıldırdığım anlarda oluyor. Kimin olmaz ki? Adı üstünde her zaman değil, bazen… Ama işte o anlarınızdaki hislerinizi hafızaya attığınızda, karşınızdaki insanı çok daha iyi anlıyorsunuz. Sizin için bir nevi zamana yolculuk, dostunuz içinse tertemiz, mis gibi gerçekçi sözler… Alın size delikanlı gibi empati… Güle güle kullanın.

Yazar Gülcan Odabaş

instagram: gulcanodabas facebook: Gülcan Odabaş

Bir yorum

  1. Gulcancim yazini okuyunca asiklar tepesinde sevgilimden yedigim tokat geldi aklima hemde en pat kütt hasirtttlisindan bi tokatti ? O gunden beri oraya asiklar degil eşekler tepesi diyorum ??

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir