Bir kasım sabahında öylesine yorgunum ki gözlerimi aralamak, güne başlamak istemiyor ve var olmak için bir sebep bulamıyorum. İkili ilişkilerim, sosyal ve iş hayatım… Korkuyorum dizlerimin yere çökmesinden ve bir daha asla doğrulamamaktan.
Televizyonun karşısında aynı kanala boş gözlerle bakarak saatlerimi geçirdim. Yoktu ki başka yolu. Hafif bir kahvaltı sonrasında kendimi çok kötü hissettiğim her seferinde olduğu gibi mavilere uzanmaktı maksadım, karışamadan, kenarda kalarak. Ağır adımlarla yürüyüş yaparak düşünmek, bir günü daha geçirmekti önümde sonsuzluk gibi beliren gündeki tek planım. Buna bir engel; eşiğimde kasımpatılarım… Karşımda ne kimse ne de bir not! Kısa bir tereddütten sonra çiçekleri mutfak masasına bırakıp, aşağıya indim.
Zihnim ne kadar da boş ve tepkisizdi; çiçekleri düşünmeye çalıştıkça ilgisizliğinin arttığını fark ediyordum. Yanlış adresti ya da gereksiz bir sürprizdi!
Birkaç adım sonrasında gözlerime her nedense dikkatimi çeken bir sima ilişti. Tanıyor muydum onu? Bir an sonra tekrar anladım ki, hayır! Nedir ki tanımak, bilmek? Bir kez olsun görmek!… Değilse, benimsemek mi? Yalnızca geçmişten biri; işte, bu hepsi! Sıcak bir gülümseme ve merhaba ile yanıma gelmesine yine de karşılık vermek gerekti. Hem de şaşırmış görünmeliydi! Değil mi ki oynadığımız oyunun adı belliydi! Neden, nasıl, diye sordum yanıtlarını bile dinleyemeden. Yüreğimden ellerime akan soğukluk mutlu olmamı engelliyordu. Hem de heyecan duymamı… Kendine gel, diyorum içimden ama kendimim zaten, asıl mesele de bu.
Sıyrılmaya çalıştıkça dibe iniyordum. Sevdiğim ve ihtiyacım olan birçok şeye sahiptim. Üstelik bugün sahip olduklarımı yarın kaybedebileceğim endişesini taşımadan hor kullanıyordum her şeyi ve herkesi.
O da kaybetme endişesi taşımadıklarımdan biriydi. Kaybetmekten ne zaman korkar insan? Gerçekten sahip olmak istediklerinin arkasından bakarken sessiz çığlıkların yükselir. Geçmişten gelen bir siluetti benim için, arkasından tek bir duygu kırıntısı bırakmayan.
İşte, bir kasım sabahında kapı eşiğimde kasımpatları, hemen aşağıda da kendisi hazır ve nazırdı. Birlikte yürüdük, bir bankta oturduk kısa süre. Sık sık saate bakma ihtiyacı duyuyordum; yapılan bu emrivakiye de sinirlenmiştim için için. Olmazlar, nedenler, ne içinler konuşuldu dakikalarca. Dostça el sıkışılıp, vedalaşıldı.
Tutunamayıp oradan oraya savrulmandan mı, sığınacak liman aramandan mıydı bana gelişin? Oysaki sağlam bir gövden, güçlü köklerin olmalıydı toprağa sımsıkı sarılabilecek. Bırak, ayrı yönlerde savrulsun bedenlerimiz.